rnМустафа Онер (Измир) rn

rn

rnГ.Тукай и турецкая литература: творческие параллелиrn

rn

rnТворчество Г.Тукая анализируется в сопоставлении с произведениями турецких поэтов Н.Кемаля, Т.Фикрета. М.Акифа, О.Сейфеддина.rn

rn

rnTatar edebiyatının altın devri diye anılan 1905-1917 yılları boyunca Tatarcayı çağdaş bir edebiyat dili haline getiren Ayaz Ishaki, Galiesgar Kamal, Mecit Gafuri, Derdmend, Segiyt Remiyev, Fatih Emirhan, Necip Dumavi, Mirheyder Feyzi gibi büyük yazarlar arasında Abdullah Tukay’in bambaşka bir yeri olduğu görülüyor. Sadece yirmi yedi yıla sıkışan kısa hayatında halkının sevgilisi olan bu şairin on yıl bile tutmayan edebiyat kariyerindeki başarısı yüz yıldan beri kabul edilmiş bir gerçektir. Ancak onun bizde hüzün yaratan bu kısa biyografisi, son beş yüz yıl boyunca coşku ve mutluluk hislerini unutmuş gibi duran Tatar tarihine de garip bir biçimde paralel oluşturmuştur. Tatar millî tarihinde yenilgiyle sonuçlanan Kazan Hanlığı devri, bugün bile unutulmayan Süyüm Bike imajını toplumun hafızasına çaktığı gibi Tukay’ın genç yaşında tutulduğu verem hastalığı da daha otuzunu bile görmeden ölümle sonuçlanmış ve Tatar tarihi için büyük bir kayıp oluşturmuştur.
rnTukay’in “Özelgen Ömid” (Kesilen Ümit) şiirindeki şu ifadelerine bakalım:
rn
rnOçtı dönya çitlegennen tarsınıp künlem koşı,
rnŞat yaratsa da, cihanga yat yaratkan rabbısı.
rn
rn«Uçtu dünya kafesinden sıkılıp gönlüm kuşu,
rnSeniçli yaratsa da cihana yabancı yaratmış Rabbi».
rn
rnKüpme mohlansam da kunıp milliy ağaçlar östene,
rnBar sı korgan, ber gene yuk canlısı, yafraklısı.
rn
rn«Ne kadar kederlensem de konup milli ağaçlar üstüne,
rnHepsi kurumuş, bir tek yok canlısı, yapraklısı».
rn
rnÜpkenennen birle, enkey, iri ahırgı kerre sin,
rnHer işekten sörde uglıhnı mehebbet sakçısı.
rn
rn«Öptüğünden beri, anacığım en son defa sen,
rnHer kapıdan sürdü oğlunu muhabbet bekçisi».
rn
rnBar künellerden alı, yomşak sinen kabren taşı,
rnŞunda tamsın küz yeşemneh en açı hem tatlısı!
rn
rn«Bütün gönüllerden sıcak, yumuşak senin kabrin taşı,
rnŞurada damlasın göz yaşımın en acı ve tatlısı!»
rn
rn1910 yılında henüz 24 yaşındaki bir gençten beklenmeyecek kadar büyük bir kırıklık, hüzün… Dildeki mon «hüzün, melankoli» kavramını hayatın genelinde, hatta müzikte de beğenen Tatar toplumunun, annesini özleyen öksüzün gözyaşlarıyla yazdığı bu şiiri çok sevdiğini biliyoruz. Vefatından üç yıl önce adeta böyle bir veda şiiri yazan genç şairi yücelten halkı, kabir taşma da buradaki sözlerini yazmıştır:
rn
rnIy mökaddes mohlı sazım! Uynadın sin nik bık az?
rnSin sınasın, min sünemen, ayrılabız ahrısı!
rn
rn«Ey mukaddes mahzun sazım! Çaldın sen niye pek az?
rnSen kırılırsın, ben sönerim, ayrılıyoruz galiba!»
rn
rnDiğer yandan, A.Tukay’ı sadece hüzünle açıklamak ve Tatar toplumunun Tukay sevgisini de bir patoloji gibi sunmak büyük eksiklik ve edebiyata neşe ve mizah da getiren şaire haksızlık olur. Yakın dostu S. Remiyev gibi Tukay da Tatar halkının XX. yüzyıl başındaki uyanışını coşkuyla kaydetmiştir (4, 694-695).
rn«Allah digil bedevam» redifinden ötürü Bedevam Kitabı diye bilinen eser medreselerde alfabenin yanı sıra esaslı bir ders kitabıydı. Onun biçimine ve söylemine bağlı kalan Tukay «İttifak hakkında» isimli ilk manzumelerinin birisinde şöyle diyor: «Görün Çar hazreti; giderdi halkın özlemini; görünce fitne kesretini; genişlik verdi bedevam». Rusya’daki 1905 Meşrutiyetine çok önem veren Tukay, bu şiirinde «Edelim dostlar ittifak, bitsin çakılsın bu nifak, bedenimiz ayrı olsa da bir can olalım her zaman; faydalanalım bu genişlikten, vazgeçelim bencillikten» diye Tatarlara seslenmekte ve bir tenkit sorusuna da yer açmaktadır: «Ne zamana kadar Tatar, bu uykuda yatar, birbirine ok atar?»
rnTukay’ın vatan duygusunu işleyen, tugan il («memleket») sevgisini yücelten şiirleri de çok değerlidir. XIX. yüzyılın Tatar aydmlanmacıları (megrifetçiler) Ş. Mercani, K. Naşiri, R. Fahreddin’in bu fikri hazırladıklarını biliyoruz. 1905 İhtilali ise Çarlık egemenliğindeki bütün halklara gerçek vatanseverliğin bu dev ülkeye karşı mücadele etmekten geçtiğini öğretmiştir (5, 10). «Tukay, gerçek manasıyla milletçi bir şairdir. Onun «Kitmiybez=Gitmiyoruz», «Tugan Tel=Ana dil», Tugan Cireme=Ana Vatanıma», «Millete», «Lezzet ve Tem Nersede? =Lezzet ve Tat Nerede», «Ber Tatar Şagıyreneh Süzlere=Bir Tatar Şairinin Sözleri» gibi şiirlerinde şairin ana vatanma ve milletine beslediği derin saygı ve sevgi açık şekilde yansımıştır» (4, 698-699).
rnÇarlık dönemi tarih yazarlığında, Tatarların ancak Cengiz Han’ın akınlarından sonra buraya gelmiş yerleşik (otokton) olmayan bir halk olduğuna dair maksatlı yaklaşımın çok köklü olduğu anlaşılıyor. Bu görüş 1907 yılı içinde parlamentoda ve şovenist basında çok sert biçimde ifade edilmiştir: «Rusya’daki düzeni beğenmiyorsanız Türkiye’ye gidin!». O zamanlar istibdat altında bulunan Türkiye’yi de, despotizm etkisindeki Rusya’yı da eleştiren Tukay, buna yanıt olarak en etkili şiirlerinden birini hem de biraz Osmanlıcaya yakın bir dille yazmıştır:
rn
rnMonda tudık, monda üstek, mondadır beznen ecel;
rnBeylemiş bu cirge bezne tenrebez gıyzze ve cel.
rn
rnİn böyek maksat bezem: Hör memleket, hör Rusiya!
rnTiz gene kuzgalmıybız bez iy göruhe ru-siyah.
rn
rnBu Tukay, Türk edebiyatına vatan duygusu başta olmak üzere büyük sosyal ve siyasi fikirleri yerleştiren ilk kuşak Tanzimat yazarlarını Şinasi’yi, Ziya Paşa’yı ve özellikle Namık Kemal’i hatırlatıyor. Onlar kalem üretimlerini büyük bir eğitim sayesinde kalkınma amacıyla kullanan ve yazmayı da topluma verilecek edepler, öğretiler, kısacası edebiyat olarak gören bir kuşaktı. Türkiye’de Tanzimat yapılanmasıyla başlayan ve belki de Tanzimat’ı da yaratan bu Doğu-Batı gerilimi, A. H. Tanpınar’ın belirttiği medeniyet krizi ile birlikte Türk modernizmine yol açmıştı.
rnTanzimatçı aydınların çok önem verdiği gazete, dergi, tiyatro esaslı modern toplum yapılanması, Rusya Türkleri arasında özellikle 1905 Meşrutiyeti somasında büyük bir hızla gelişmiş ve Tatar edebiyatı tarihine de Tukay kuşağını vermiştir. Türkiye’deki megrifetçiler diyebileceğimiz bu Tanzimat öncülerinin eserlerine hemen hemen aynı endişe hakimdir: İmparatorluğun kurtarılması ve toplumu yükseltmek (6, 18). Oysa Tatarlar 1552’den beri Rusya imparatorluğu içinde kalmış, devlet egemenliği olmayan, dağılmış, dağıtılmış bir topluluktur. İmparatorluğun diğer yerli halkları gibi Tatarlar da 1905 sonrasında bu ülkeyi dönüştürmek üzere kısmi serbestlikten yararlanmak durumundaydı. «Rusya Müslümanları» veya Tatar kimliğiyle çok renkli bir siyasi yapı geliştirmişlerdi, kurultaylar toplayıp parlamentodaki temsil haklarım kullanmaya çalışmaktaydılar.
rnTukay’ın «Serlevhesez» (1909), «Sayfiye» (1911), «Közge Ciller=Sonbahar Yelleri» (1911), «Zolım=Zulüm» (1911) gibi şiirlerinde halkın hayatının ağırlığı, sıkıntısı, iktisadi ve manevi bakımdan sömürülüşü, realist manzaralar ve güçlü zıtlıklar üzerinden tasvir edilir (4, 698).
rnTukay’ın İdil boyundaki seyahatinde bizzat gördüğü yalılara, sayfiyelere bakarken dilinden nefretle dökülen Sayfiye’deki şu ifadelere bakalım:
rn
rnKilse bayrım aç halikın küzge küz mıskıllası,
rnYallıy ul elbet parahod ansı baylar yurgası.
rn
rnYarda torgan aç halıkka yoz de bormıy tup-turı
rnYurgalıy ul sonda tiz tiz kayda bay sayfiyesi.
rn
rn[«İstese zengin, aç halkı gözüne baka baka aşağılamak; Tutar elbette bir vapur, o zenginlerin küheylam. Kıyıda duran aç halka, yüz bile çevirmeden dosdoğru; sürer küheylanım tez tez nerede zenginin sayfiyesi»].
rn
rnTukay’ın bu söylemleri yine çağdaşı olan büyük Türk şairi Tevfik Fikret (1867-1915) ile çok yakındır. Bu, devrinin benzer şartlarını yaşayan Rusya ile Türkiye’deki hayatın kendisine özgü gerilimlerini tenkit eden dilin ortaklığı olmalıdır. Tukay’ın kendisinden daha kıdemli bir yazar olan Tevfik Fikret’i ve eserlerini izlediğine dair bir kayda rastlamadım. Dengesiz zenginliğin ve o oranda da yoksulluğun arttığı toplumdaki büyük çelişkiyi tenkitçi ve hatta nefret dolu bir dille ortaya koyan Tevfik Fikret’in Hân-ı Yağma («Yağma Sofrası») şiiri ile A. Tukay’ın “Sorıkortlarga” («Parazitlere») başlıklı şiiri neredeyse ortak duygularla yazılmış gibidir. Tukay’ın 1906’da yazdığı bazen çok sert bir nefret dilini taşıyan şu dizeleri:
rnAristokrat sorıkortlar, kalın korsak, kiçik başlar;
rnAşıylar son biren bulgan keseler, nu gacep, ay-yay
rn
rn«Aristokrat parazitler, kaim kursak, küçük başlar;
rnYerler sonra obur olan insanlar, ne acep ah-ah!»
rn
rnVe herbersi gubernator, kikireler döbir-şatır;
rnTamak tuygaç töker-kakır, bötin iç may gına, may-may!
rn
rn«Ve her biri de patron, geğirirler gark-gurk;
rnKarın doyunca tükür kağır, bütün karm sadece yağ!»
rn
rnÇıgıp işkine buşatır, buşatkaç suzılıp yatır;
rnKonin sartir, tönin sartir, mene himmetleri, ay-hayl
rn
rn«Çıkıp eskisini boşaltır, boşaltınca da uzanıp yatar;
rnGündüz kenef, gece kenef işte himmetleri, ah-ah!»
rn
rnHalik batsın da bitsin, tik bolarnin eçleri küpsin;
rnAvızları açık bik kin, niyin bar: «Doy syuda, day-day!»
rn
rn«Halk batsın da bitsin, tek bunların mideleri dolsun.
rnAğızları açık, pek geniş, neyin var: "Ver buraya ver!"»
rn
rnT.Fikret’in de 1912’de, sosyal ve siyasi bakımdan sıkıntılı İstanbul tablosu içinde yazdığı Hân-Yağma şirindeki o çok ünlü dizeler:
rn
rn«Yiyin efendiler, yiyin; bu hân-ı iştiha sizin;
rnDoyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
rnVerir zavallı memleket, verir ne varsa, malını,
rnVücudunu, hayatını, ümidini, hayalini,
rnBütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i bâlini,
rnHemen yutun, düşünmeyin haramını, helalini…»
rn
rnTürk Dünyasının bu iki şairi arasında herhangi bir bağlantıyı şu anda bilmezken devrin şartlarına, ortak bir tenkitçi gözle bakmaktan gelen bu protest tavrı da etkilenme değil paralellik olarak yorumlamak durumundayız.
rn1907, Tukay’ın henüz edebiyat tecrübesinin başındayken bize en güçlü şiirlerini kazandırdığı yıllardan biridir: Şüreli, Tugan Grime, Par At. Bu üç nefis şiirde Tatarların yaşadığı topraklar, geniş kırlar, çayırlar, neredeyse kutsanan o köy (tugan avıl), atları, pınarı, çayı, tarlası, içinde uzun parmaklı cini {süreli) de bulunan ormanı ile çok lezzetli bir nostalji tablosu olarak göz önüne serilir.
rnÇocukluğunu yaşadığı bu toprakları, Kırlay’ı severek anlatan Tukay’ın ürettiği bu romantizm gelişmeye açıktır. Rusya’da Meşrutiyet’in sağladığı kısmi serbestlik ortamında zengin bir kültür hayatı yaşanmaktadır. 1908-1911 yılları arasında Tatar şiiri, giderek halk hayatına yakınlaşır, sanat bakımından üst seviyeye çıkar (4, 695).
rnSüreli’de Kırlay kırlarını, ağaçları, çiçekleri, kelebekleri, çilekleri ve her türden doğa güzelliğiyle takdim eden şair, popülist edebiyatı doruğa çıkararak âdeta Kazan şehrinin orkestrasının, tiyatrosunun, konserinin burada olduğunu ilan etmektedir: Monda orkestr, teatrlar da şul, kontsert ta şul. Çocukluğunun ağaçları içine serilip huzurla yatarken birden atalarının başarılarını hatırlayan Tukay, cesur bir çağrışımla ormanın ortasına Cengiz Han’ın askerini sokar. Tatar ormanlarında otururken aklına gelmiştir onların şanlı tarihi, muazzam akınları (namnarı, devletleri, savletlere…):
rn
rnZur bu urman: Çitlere kürenmiyder, dihgez kibi
rnBinihaye, bihisaptır, gasker-i Çıhgız kibi.
rnKüt itep iske tösedir namnarı, devletleri
rnKart babaylarnm, monı kürseh, bötin savletleri.
rn
rnŞair açtığı bu tarih tiyatrosunun sahnesinden, millî kimliğe esas olan kışkırtıcı soruyu da sorar: Ah! dişin, bez nik bolay son? Bez de haknın bendesi («Ah diyorsun biz niye böyleyiz ki? Biz de Hakk’m kuluyuz»)…
rnBöylece yetim şairin erkenden kaybettiği ailesinin yerine kendi ana babası olarak sarıldığı memleketi (tugan cîr) eserlerinde romantik peyzajla kalmayıp bilinçli bir millî tarih katkısını almış oluyor. Devrinin sansürünü epey meşgul ettiğini bildiğimiz A. Tukay bu estetik milliyetçiliği aslen bir halk masalı olan Şürelfnin içine gizlemiştir. Şairin dilinde yeniden yaratılan Süreli, yüz yıldan beri Tatar kuşaklarının memleket sevgisini öğrendikleri ve millî kültüre ısındıkları bir Tukay klasiği haline gelmiştir. Bugünkü Tataristan’da Süreli, çocukların okuma yazmayı öğrendikleri düzeyden başlayan ve sanatın her alanına yansıyan bir kültürdür. Ben Süreli başta olmak üzere Tukay’ın yemden canlandırdığı halk anlatılarının, Fin destanı Kalev-ala üzerindeki zenginleştirme gibi dünyaya açılmış büyük bir kültür sektörü oluşturabileceğini düşünüyorum.
rnTukay’ın sadece millî destanlarla, masallarla sınırlı kalmayıp Türk edebiyatının millî şairi olarak bilinen Mehmed Akif (1873-1936) ile paralel oluşturan din ve milliyet esaslı şiirlerinin de çok olduğunu belirtmek gerekir. Tukay’ın protest ve bazen sosyalist çağrışımlar yapan şiirlerini yücelten Sovyet dönemi eğitim düzeni, onun dinle ilgili birçok şiirini yok saymıştı. Prof. Dr. Nadir Devlet’in «Abdullah Tukay Ateist mi idi? (Türk Kültürü, 277, 320-326) başlıklı makalesinde özel olarak incelediği şairin bu din duygusu üzerine ek bir şey söylemek gerekmez. Türklerin İstiklal Marşı şairindeki hâkim çizgi olan İslamiyet ve milliyet fikrine çok yakın olan Tukay’ın «Teessür» şiirinden şu dizelerine burada yer verebiliriz:
rn
rnGomirnen in çitin, caysız uhgaysız bir minutında,
rnEğer yansam katı hasret ve kaygının min utında:
rnUkıym tiz tiz künelden bir gacayip sure Kor’enden.
rn
rnNitekim Tukay’ın yakını ve ilk Tukay uzmanlarından olan  Cemaledin  Velidi  «Abdullah  Tukay  Mecmua-yı Asarı» adlı eserinde Tukay’m medrese hayatından söz ederken Kur’an ve hadis bilimlerine yakın durduğunu belirtmektedir (9, 161).
rnRomantik Tatar edebiyatının güzel örneklerini veren ve «Halik Edebiyatı» diye akademik bir çalışma da yapan folklorcu Tukay, aslında Türk edebiyatındaki çağdaşı ve dengi olan Ömer Seyfeddin ile aynı yollarda yürümüş gibidir. 1884 doğumlu Ömer Seyfeddin, imparatorluğun dağılma sürecinde, bitmeyen isyanlar ve savaşlarda görev yapıp cephelerde pişmiş bir subayken askerliği bırakıp bütünüyle aktif edebiyat hayatına girmiştir. Balkan topraklarında bir Türk kıyımına dönüşen devlet aleyhindeki gelişmelerin içinde yaşayan genç subay, Türk tarihinde millî edebiyatın öncüsü olmuştur. Türk kimliğinin ideologu olan Ziya Gökalp’ın belirttiği üzere Ömer Seyfeddin yepyeni bir cereyanın tâ başında bir inkılapçı idi. Bu cereyan dallanarak Türkçülük, halka doğruculuk ve millî kültür hareketlerinin doğmasına sebep olmuştur (8, 16).
rnÖ.Seyfeddin’in Fransız edebiyatındaki milliyetçi romantizmi, teorik kaynaklarını da tercüme ederek yakından izlediğini ve bilinçli biçimde Türk halk edebiyatına ve halkın konuşma diline yöneldiğini gözlüyoruz (3, 115-116). Dünya edebiyatından G. Maupassant’ı, M. Gorki’yi olduğu kadar Kalevala gibi destan parçalarını da tercüme eden yazar, kültür tarihimizde Yeni Lisan hareketinin, konuşma dili esaslı sağlam Türkçeciliğin öncüsü olmuştur.
rn191l’de Selanik’te kurulan Genç Kalemler dergisindeki Türkçeciliğin öncüsü olan Ö. Seyfeddin, halkın diline, edebiyatına ve duyuş ve düşünüş tarzına yönelerek XX. yüzyıldaki edebî dilimiz ve Türk edebiyatı için en bereketli ve yararlı tercihleri başlatmış oluyordu. Türk edebiyatının yüz yıldır en çok okunan roman ve hikayelerini yazan Ömer Seyfeddin’in Tatar edebiyatındaki en yakın dengi olan A. Tukay ile karşılaştırmasının çok daha geniş boyutlarda yapılması gerekiyor. Tukay gibi, büyük eserlerini 36 yıllık kısa ömrüne sıkıştırmış olan Ö. Seyfeddin imkânsızlıklar dolayısıyla tedavi edilemeyen hastalıklarından ötürü 1920 yılında vefat etmiştir (Tural, 1984, 12). Nihayet Tukay hakkında Türkiye’de çıkan ilk iki yazıdan birisini ünlü Türkolog Ord. Prof. Dr. Mehmed Fuad Köprülü’nün, diğerini de başyazarı olduğu Türk Sözü dergisinde, Tukay’in ölümünün tam birinci yıl dönümünde Ömer Seyfeddin’in yayımladığını belirtmek isterim: «Abdullah Tukayef ve Lisânı» (Türk Sözü, 1. Yıl sayı: 2, 24 Nisan 1330/1914). Buna göre Ömer Seyfeddin’in kendi dengi olan A. Tukay’ı bildiğini ve onun edebiyat dilinde tercih ettiği yolu, millî dili, Türklere de tavsiye ettiğini burada özellikle vurgulamak gerekir.
rnBatı Avrupa’da XVIII. yüzyılda biçimlenen modernizm, XIX. yüzyılda Doğu dünyasında da yankısını bulmuştur. İstanbul ve Kazan Müslüman toplumların ve özellikle Türk Dünyasının en öne çıkan çağdaşlaşma merkezlerindendir. Rusya içinde kendisine özgü şartlarla gelişen Tatar aydınlanmasının 1905 sonrasındaki kısmi serbestlikten çok yararlandığı açıktır. Bunun sonucu olarak genç Tatar aydınları ve konu edindiğimiz Abdullah Tukay, burada ana çizgiler halinde belirttiğimiz edebiyat yönelişleriyle Türk edebiyatındaki vatancı (N. Kemal), aydınlanmacı-sekülarist (T. Fikret), modern dindar (M. Akif), milliyetçi-romantik (Ö. Seyfeddin) akımlarla paraleller meydan getiren eserler vermiştir. Türk edebiyatının Tatar edebiyatı ile bu karşılaştırması üzerine burada basitçe andığımız noktaların daha profesyonel incelemeleri hak ettiği açıktır.
rn
rnKAYNAKLAR
rn1.    Devlet N. (1987) Was Tukay an Atheist? On the occasion of his 100th anniversary. Central Asian Survey, Vol. 6, No. l. — S. 93-98.
rn2.    Fikret T. Kırık Saz (Tükçeleştiren: A. M. Dıranas). — İstanbul 1975: «Türkiye İş Bankası Yayınları».
rn3.    Filizok R. (1984) Ömer Seyfeddin’in Eserlerinde Halk Edebiyatı Tesirleri. Doğumunun 100. Yılında Ömer Seyfeddin. — İstanbul: «Marmara Üniversitesi Yayınları», 113-126.
rn4.    Galiullin T. — Yarullina R. (2007) Tatar Edebiyatı (Akt. S. Güzel). Türk Dünyası Edebiyat Tarihi, Cilt IX. — Ankara: «Atatürk Kültür Merkezi».
rn5.    Halit G. (1986) Halik Cırcısı hem Vatan Ulı. Gabdulla Tukay Eserler 1. — Kazan: «Tatarstan Kitap Neşriyatı». — S. 6-22.
rn6.    Kaplan M. (2007) Tevfik Fikret, Devir-Şahsiyet-Eser. — İstanbul: «Dergâh» 10. Baskı.
rn7.    Tanpınar (1977) Fikret Hakkında. Edebiyat Üzerine Makaleler. — İstanbul: «Dergâh». — S. 260-269.
rn8.    Tural S. (1984) Ömer Seyfeddin’in Hayatı ve Eserleri. Doğumunun 100. Yılında Ömer Seyfeddin. — İstanbul: «Marmara Üniversitesi Yayınları». — S. 9-39.
rn9.    Velidi C. (2004) Abdullah Tukay (Aktaran: M. Öner). Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, Sayı 17. — S. 155-190.
rn

rn

rn(Чыганак: Г.Тукай мирасы һәм милли-мәдәни багланышлар//Г.Тукай тууынаrn125 ел тулуга багышланган халыкара фәнни-гамәли конференция rnматериаллары. — Казан, 2011)rn

rn


rn

rn rn

rn

By alex009

Җавап калдыру

Сезнең e-mail адресыгыз һәркемгә ачык итеп куелмаячак. Мәҗбүри кырлар * белән тамгаланган